Gördüğü rüyayı yorumlatmak için kurmaylarını toplayan Firavun gibi bütün think thank kuruluşlarınızı seferber etseniz de,
Musa ana rahmine henüz düşmeden tahtını kurtarabilmek için çözüm arayan yapma ilâh gibi toplantılar üzerine toplantılar düzenleseniz de
O çocuğun doğmaması için rahimlere giyotinler inşa edip Tevrat okumaları eşliğinde bombalar yağdırsanız da,
Musa belki budur korkusuyla her yeni doğan yavruyu katleden tağut gibi bütün Âlem-i İslâmı kan gölüne çevirseniz de,
“Eğer bütün çocukları öldürürsen ağır hizmetleri yaptıracak köleler bulamayacağız,” ikâzından sonra bir sene katleden bir sene ara veren sefih gibi bir sonraki katliamlarınıza hazırlık için sözde barış ilân etseniz de,
O’nu yok etmek için olağan üstü tedbirler alan firavnî rejim gibi kapalı kapılar ardında aldığınız kararları yeni dünya düzeni olarak insanlara dikte ettirseniz de,
Her gün peygamber katili atalarınıza taş çıkartan katliamlar yapsanız da,
Değil demir kubbeler buruc-u müşeyyedeler inşâ etseniz de,
Biz, af senesinde doğan Harun’un aksine, Allah’ın kudretini izhâr için katliam yılında gönderilen Musa’yı bekliyoruz:
Allah’ın emriyle Nil’in azgın sularına bırakılan ve Firavun’un sarayına gönderilen Musa’yı,
Hiçbir çocuğa hayat hakkı tanımayan Firavun’un bile öldürmeye kıyamadığı Musa’yı,
Başka medeniyetlerden beslenmeyi reddeden öz evladı olduğu medeniyetin imân ve fikir pınarlarından kana kana içen Musa’yı,
Rüşdüne erince ilmi ve hikmeti kuşanıp azgınlar gürûhunun karşısına dikilen ve bir tokatla Kıpti’yi yere seren Musa’yı,
Ben sizin en büyük rabbinizim diyen tağut ve şürekâsını Kızıldeniz’in dibine gömen Musa’yı.
Bekliyoruz evet bekliyoruz; gerilmiş bir yay gibi bekliyoruz. Çıldırtan bir sabırla, hesabın döneceği günü bekliyoruz.
Sabahı gözleyen hasta gibi,
Baharı özleyen tohum gibi, Bülbüle hasret gül gibi bekliyoruz.